Prof. Dr. İsmail Tufan
Yaşamak isteyenler yaşlanmak zorundadırlar. Günümüzün insanına bunu yeniden hatırlatmak gerekiyor. Yaşlanan herkes ihtiyar olamıyor. Modern insanın içine düştüğü çıkmazlardan biri de bundan kaynaklanıyor.
Önemli olan yalnızca yaş almak değildir, asıl önemlisi insanı yaşlılığa götüren yoldur. Her insan kendine yalnızca neden yaşlandığını değil, öncelikle nasıl yaşlandığını sormalıdır. Henüz annesinin karnındayken başlayan ve son nefesine kadar sürecek olan hayat yolunun ilk kıvrımlarını başlangıçta başkaları çizer. Anne ve babası, dayı, amca, hala ve teyzesi, büyükanne ve büyükbabası, öğretmeni vs. bu yolun ilk mimarlarıdırlar.
Hayatın belli bir aşamasından sonra herkes yaşam yolunu kendisi çizmek isteyince, yardımcıların görevi sona ermiştir. Eğitim, bir insanın sadece bilgi edinme, disiplinli çalışma, yaratıcı uğraşlar gibi bir dizi beceri elde ettiği bir süreç değidlir. Eğitimin amacı bunlarla kısıtlı kalırsa, bu fukara bir eğitim anlayışıdır ve ortaya yalnızca “bilgili cahilleri” çıkarabilir.
Toplumlar da insan gibi toy kalabilir ya da olgunlaşabilir. Nüfusta yaşlıların sayıca ve oran olarak çoğalması, o toplumun olgunlaşması anlamına gelmiyor. Yaşlıların sayısal ve oransal tırmanışı bir asır önce başladı. Bugün tezat bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz: Ne kadar çok yaşlı varsa, gençliğe duyulan özlem o kadar artıyor gibi görünüyor. Bu özlemi sadece gençler değil, yaşlıların kendileri de körüklüyor. Yaşlanan, ama yaşlı olmaktan korkan insanların çağında, ihtiyarlığın önemi giderek azalıyor.
Kuşak anlaşmazlıklar veya çatışmalar insanlık tarihi kadar eskidir; insanlığın temel problemlerinden biridir. 5000 yıl öncesinden günümüze kalan yazılı eserlerde, yaşlıların gençlerden, gençlerin yaşlılardan şikayetçi olduklarını gösteren izlere rastlanmıştır. Günümüzdeki kuşak çatışmalarının ardında yatan sebeplere baktığımız zaman, bunların sıklıkla ekonomik ve yaşlının psesifik durumuyla (örneğin bakıma muhtaçlık) açıklanabildiklerini görebiliriz.
Yaşlanırken ihtiyarlayamayanların çağında, insanların mücadelesi, pastadan alacakları payın büyüklüğüne bağlıdır. Kendine en büyük dilimi almaya çalışanları, iki sınıfa ayırarak yaşlı ve gençlerden meydana geldikleri söylenebilir. Ama paylaşım savaşındaki figüranları başka sınıflara da ayırabiliriz: İmtiyazlılar ve imtiyazsızlar, zenginler ve fakirler, politikacılar ve toplum, doktorlar ve hastalar, eğitimliler ve cahiller. Bu listeyi istediğimiz kadar uzatabilir ve her kategoride kuşak çatışması bulunduğunu gösterebiliriz.
Asıl önemli soru, kavganın bulunduğunu tespit etmek ve bunu her fırsatta ortaya koymak değildir. Sorun, kavganın barışa nasıl dönüştürülebileceğinde yatıyor! Kompleks problemlere basit cevaplar vererek, bunlardan çözüm umut etmek pek akıllı bir beklenti olmasa gerek. Buna rağmen ne kadar karmaşık olursa olsun, her problemin özünde basit bir neden yatar. Kuşak ilişkilerinin bozulmasına yol açan bir tek basit neden yerine, birçok basit nedenlerin bulunduğunu; bunların ise ekonomik ve politik alanlarda yaşanan gelişmelerde yer aldığını söyleyebiliriz.
İhtiyar kavramı akla genellikle olumsuz düşünceleri getiriyor. Hasta, yatalak, bağımlı insanlardan söz ediyormuşuz gibi bir duygu uyanıyor . İhtiyar sözcüğü, özellikle entelektüel kesimin bilerek kullanmaktan kaçındığı, tabulaştırıldığı bir kavram haline de geldi. Türkçeyi yabancı kelimelerden arıtmak için yapıldığını ileri sürenler de olabilir: Çünkü “ihtiyar” kelimesi Arapçadır. İhtiyar, Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlük’ünde açıklanırken, (1) Yaşlı, kocamış; (2) baba veya anne ve (3) seçme, anlamlarına geldiği belirtilmektedir. Dolayısıyla ihtiyar kavramı sadece yaşlı anlamına gelmiyor. İhtiyar, seçkin bir insan anlamına da gelebilir. Önemli olan, bu kavram altında neyin veya nelerin algıladığıdır. Buna karşın yaşlanma kavramında “yaş” temeldir ve daha çok yıllarla ölçülen, ardında biyolojik kayıplar yatan bir süreci ya da demografik bir ölçü birimini kastetmektedir.
Bu bağlamda Montaigne’ni hatırlıyorum: O, yüzündekilerden değil, aklında meydana gelebilecek kışıklıklardan korkuyordu.

Engelli insan algısında meydana gelen değişim
Prof. Dr. İsmail Tufan Toplumun eğitim düzeyi yükseldikçe engellilik algısı nasıl değişiyor? Toplumu…
Yaşlanma ve İhtiyarlık
Prof. Dr. İsmail Tufan Yaşamak isteyenler yaşlanmak zorundadırlar. Günümüzün insanına bunu yeniden h…